Aslan kral ve akıllı
tavşan
Ormanlar kralı aslan,
ormanda kendinden başka kuvvetli kimsenin bulunmadığını bilirmiş. Kendisiyle
de çok övünürmüş.
Daima ormandaki
hayvanlara saldırır, onları bir pençede öldürür daha sonra da afiyetle
midesine indirirmiş. Bu durumdan bütün orman halkı şikayetçiymiş.
Nihayet bir gün bütün
orman halkı birleşmiş ve aslanın huzuruna çıkmışlar.
Niyetleri bu
meseleye kesin bir çare bulmakmış.
- Ey
ormanımızın yüce kralı, demişler. Bütün gün peşimizden koşup, muhakkak
içimizden birini midenize indiriyorsunuz.
Buna itiraza
hakkımız yoktur. Çünkü güçlü olan sensin. Fakat bizi yakalamak için
peşimizden koşup yoruluyorsunuz. Bunca yorulmanın hiç bir anlamı var mı ?
- Peki, ne
yapmamı istiyorsunuz? diye sormuş aslan. Onlar da aralarında anlaştıkları
gibi fikirlerini söylemişler:
- Siz
kendinizi boş yere yormayın. Siz bu işi bize bırakın. Biz her gün aramızdan
birini seçip size yollarız. Siz de koşmadan, yorulmadan karnınızı
doyurursunuz. Aslan bu fikri çok beğenmiş. Bu fikrin kabul edilmesi, aslan
kadar orman halkını da memnun etmiş. Orman halkı da gönül
rahatlığı ile
işine, gücüne dönmüş. Artık bütün gün kaçmaları ve saklanmaları
gerekmiyormuş. Aslan ile anlaştıkları gibi her gün aralarından bir kurban
seçip gönderiyorlarmış.
Günlerden bir
gün sıra zıp zıp tavşana gelmiş. Orman halkı:
- Hadi bakalım,
kurban olma sırası sende.
Bugün
aslanın inine sen gideceksin, demişler.
Zıp zıp
tavşan bu durum karşısında şaşırıp kalmış. ''Hayır'', derse orman kanununa
aykırı davranmış olacak, ''Evet'' derse de tatlı canı elinden gidecekmiş.
Tavşandaki karamsarlığı gören orman halkı ona orman halkına karşı olan
borcunu ve sorumluIuklarını hatırlatmışlar. Zıp zıp tavşan boynunu bükmüş.
Zorla da olsa
aslanın ininin yolunu tutmuş.
Aslan ise
yemeğinin gecikmesinden dolayı fena halde hiddetlenmiş. Zıp zıp tavşanda
yolunu uzattıkça uzatmış ve geç bir vakitte aslanın inine gelmiş.
Hiddetinden çılgına dönmüş olan aslan:
- Nerede
kaldın be? diye kükremiş. Ne cüretle beni bunca
zaman aç
bekletiyorsun? Yemek vakti geçeli saatler oldu. Tavşan boynu bükük:
- Aman kralım,
sizi aç bekletmek ne haddimize düşmüş. Ama inanınız ki bunda benim hiç bir
suçum yok.Tam buraya geliyordum ki karşıma sizin gibi bir aslan çıktı. Bana
''Gelsene küçük tavşan'' dedi, ama ben gitmedim. Çünkü yanına
gidersem beni
yiyeceğini biliyordum.
Elinden kurtulmak için
neler çektim bir bilseniz, demiş.
Aslan:
- O halde çabuk düş
önüme ve beni onun yanına götür de, ona dersini bir vereyim, demiş. Tavşan
önde, aslan arkada inden çıkmışlar. Bir kuyunun başına gelmişler.Tavşan: .
- İşte kralım, aslanı
tam bu kuyunun başında gördüm. Muhakkak sizin geldiğinizi görünce kuyunun
içine gizlenmiştir, demiş.
Aslan kuyunun içerisine
eğilip bakınca suda kendi hayalini görmüş:
- Demek ki, yemeğime göz
diken küstah bu ha, şimdi gösteririm ona, dedikten sonra kükreyerek suya
atlamış ve boğularak ölmüş.
Zıp zıp tavşan
böylelikle hem kendini hem de ormandakilerin hayatını kurtarmış.
|
König Löwe und das schlaue
Häschen
Der Löwe
wusste, dass er der Stärkste im Wald war. Darauf war er stolz.
Immer
griff er die Tiere im Wald an, tötete sie mit einem Prankenschlag und frass
sie mit grossem Appetit. Die Tiere beklagten sich über diesen Zustand und
suchten nach einer Lösung für dieses Problem. Eines Tages gingen sie
zusammen
zum Löwen, um ihm ihren Vorschlag zu unterbreiten.
"O
verehrter König unseres Waldes", sagten sie, "den ganzen Tag verfolgt Ihr
uns, bis Ihr einen von uns verschlingt. Wir haben kein Recht, uns darüber zu
beschweren, denn Ihr seid der Stärkste. Doch macht es Sinn, uns so lange
hinterher zu rennen, bis Ihr müde werdet?"
"Was
erwartet ihr von mir?", fragte der Löwe.
"Ihr
braucht nicht müde zu werden. Jeden Tag werden wir einen von uns zu Euch
schicken. So werdet Ihr, ohne zu rennen und müde zu werden, satt." Dieser
Vorschlag gefiel dem Löwen sehr. Die Tiere waren genauso zufrieden, denn sie
konnten nun ohne Angst ihrer Arbeit nachgehen und mussten sich nicht mehr
verstecken. Wie abgemacht, wählten sie jeden Tag ein Opfer und schickten es
zu ihm.
Eines
Tages war Hop-Hop-Hase an der Reihe.
"Heute
musst du in die Höhle des Löwen gehen", sagten die Tiere. Der Hop-Hop-Hase
blieb vor Schreck sitzen. Wenn er Nein sagte, verletzte
er das
Waldgesetz. Wenn er Ja sagte, kostete es ihn das Leben. Die Tiere des Waldes
erinnerten ihn an die Abmachung. Der Hop-Hop-Hase machte sich also auf den
Weg zur Höhle des Löwen, nahm aber einen langen Umweg. Als er dort eintraf,
war es schon spät.
Der Löwe
zitterte vor Zorn und brüllte: "Wo bist du so lange geblieben? Wie kannst du
dir erlauben, mich so lange hungern zu lassen? Schon seit Stunden ist die
Essenszeit vorbei."
Der Hase
verbeugte sich ehrfürchtig: "O mein König! Es ist mir nicht erlaubt, Euch
hungern zu lassen. Glaubt mir bitte, ich bin an dieser Verspätung nicht
schuld. Ich wollte zu Euch kommen. Doch da stand ein Löwe wie Ihr und
sagte:
'Komm zu mir, kleiner Hase!' Ich wusste, dass er mich fressen wollte, und
habe alles getan, um mich zu retten!"
Der Löwe
sagte: "Komm! Zeig mir diesen Löwen, damit ich ihm eine Lektion erteilen
kann!"
Als sie
dort angekommen waren, meinte der Hase: "Jawohl, mein König. Ich habe ihn an
einem Ziehbrunnen getroffen. Sicher hat er sich im Brunnen versteckt, als er
Euch kommen sah."
Der Löwe
schaute in den Brunnen und sah sein Spiegelbild im Wasser.
"Ist das
der Unverschämte, der mein Essen wollte. Dem werde ich's zeigen!", brüllte
er, sprang ins Wasser und ertrank.
So rettete
der schlaue Hop-Hop-Hase nicht nur sein Leben, sondern auch das der anderen
Tiere im Wald. |