| Deutsch▲▼ | Türkisch▲▼ | Kategorie | Typ | |
|
Konjugieren tun transitiv |
-i yapmak (-ar) | | Verb | |
|
tun, machen transitiv |
etmek (-der) | | Verb | |
|
in aller Öffentlichkeit getan werden |
açıklamak | | Verb | |
|
Gesagt, getan!
Handeln |
Der demez yaptı. | | | |
|
beendet; getan |
tamamlanmış | | Adjektiv | |
|
Glaubst du, ich habe es getan?
Einschätzung, Schuld |
Sence onu ben mi yaptım? | | | |
|
Ich hätte genau dasselbe getan, was du getan hast.
Handeln, Mitgefühl |
Senin yaptığını aynen yapardım. | | | |
|
Ich glaube nicht, dass sie etwas getan hätten.
Skepsis, Einschätzung |
Onların bir şey yaptıklarını sanmıyorum. | | | |
|
Aber ich kann nicht vergessen, was du getan hast.
Beziehung, Konflikt |
Ama ben ne yaptığını unutamam. | | | |
|
Was Du für mich getan hast, kann ich niemals vergessen.
Beziehung, Dank / (tun) |
Senin bana yaptıklarını asla unutamam.
(yapmak) (unutmak) | | | |
|
Ich schäme mich für das, was mein Sohn getan hat.
Entschuldigung, Mitgefühl / (schämen) (tun) |
Öyle yaptığı için oğlumdan utanıyorum.
(yapmak) (oğlu) (utanmak) | | | |
|
bereuen etwas getan zu haben
Gefühle, Reaktion, Handeln |
bir şeyi yapmış olmaktan pişmanlık duymak | | | |
|
Was habe ich dir getan?
Beziehung, Konflikt / (tun) |
Ben sana ne yaptım?
(yapmak) | | | |
|
Warum hast du das getan?
Motiv, FAQ |
Bunu neden yaptın? | | | |
|
Leichter gesagt als getan.
Handeln, Spruch |
Demesi kolay yapması zor. | | | |
|
Ich habe doch nichts Falsches getan!
Schuld, Handeln |
Ben yanlış bir şey yapmadım ki. | | | |
|
Ich habe es mit Absicht getan.
Handeln, Verhalten |
Ben onu bilerek yaptım. | | | |
|
Er hat es tatsachlich getan (/ gemacht).
Handeln |
Gerçekten onu yaptı. | | | |
|
Das habe ich unwissentlich getan (/ gemacht).
(tun) (machen) |
Bunu bilmeyerek yaptım.
(bilmek) (yapmak) | | | |
|
Gern getan! / Es war mir ein Vergnügen.
Höflichkeit |
Severek yaptım. | | | |
|
Er hat es absichtlich (/ mit Absicht) getan.
Handeln |
O, onu kasıtlı olarak yaptı. | | | |
|
Ich bereue nicht, was ich getan habe.
Handeln, Schuld / (bereuen) |
Yaptığıma pişman değilim. | | | |
|
Das muss gemacht werden. / Das will getan sein.
Handeln |
Bunun yapılması lâzım. | | | |
|
Es tut mir leid, was ich getan habe.
Entschuldigung |
Yaptıklarım için özür dilerim. | | | |
|
Ich habe genau das getan, was ich versprochen habe.
Versprechen, Handeln |
Aynen yapmaya söz verdiğim şeyi yaptım. | | | |
|
Ich habe viel für dich getan.
Handeln, Beziehung |
Senin için çok şey yaptım. | | | |
|
Du hast mehr als genug getan.
Meinung, Lob, Handeln / (tun) |
Gereğinden daha fazla yaptın.
(yapmak) | | | |
|
Das ist leichter gesagt als getan.
Handeln / (leicht) (sagen) (tun) |
Söylemesi kolay.
(söylemek) | | Redewendung | |
|
Ich hätte genau das getan, was du gemacht hast.
Handeln |
Senin yaptığını aynen yapardım. | | | |
|
Ich habe es gern getan und kein Wort darüber verloren.
Handeln |
Severek yaptım ve hiç lafını etmedim. | | | |
|
Ich hätte damals alles, wirklich alles, für dich getan.
Beziehung, Hilfe, Handeln |
O zaman senin için her şeyi yapardım ama her şeyi. | | | |
|
Mein Herz schlägt, wie es das noch nie getan hat.
Befinden |
Kalbim şu an hiç atmadığı gibi küt küt atıyor. | | | |
|
Für diese Frau (/ dieses Mädchen) hast du doch sowieso alles getan.
Liebe, Beziehungskonflikt / (tun) |
Bu kız için zaten her şeyi yaptın.
(herşeyi) | | | |
|
Warum er/sie das getan hat, weiß ich nicht.
Handeln, Motivation |
Bunu neden yaptı, ben bilmiyorum. | | | |
|
Was habe ich dir eigentlich getan, dass du nicht mit mir sprichst?
Beziehungskonflikt |
Sana ne yaptım da benimle konuşmuyorsun ya? | | | |
|
Ich weiß, das ist leicht gesagt (/ leichter gesagt als getan).
Handeln / (wissen) |
Biliyorum, dile kolay.
(bilmek) | | | |
|
Was hab ich getan, dass du meine Liebe so mit Füßen trittst?
Beziehungskonflikt |
Sana ne yaptım da büyük aşkımı eziyorsun? (> ezmek) | | | |
|
Ich weiß nicht, ob er das für mich getan hätte.
Unterstützung, Beziehung, Skepsis / (tun) |
Onu benim için yapıp yapmadığını bilmiyorum. | | | |
|
In den letzten Tagen hast du alles dafür getan, um mich zu verlieren.
Beziehungskonflikt |
Son günlerde beni kaybetmek için elinden gelen her şeyi yaptın. | | | |
|
Ich weiß, dass ich das, was ich getan habe, nicht rückgängig machen kann.
Entschuldigung |
Yaptıklarımı geri çeviremem biliyorum. | | | |
|
Halte mich bitte aus eurem Streit raus! Mahmut hat mir persönlich nichts getan.
Konflikt |
Lütfen kavganıza beni karıştırma. Mahmut'la benim bir acı veremediğim yok. | | | |
|
Was habe ich dir getan, dass du denkst, du hast das Recht mir so weh zu tun?
Beziehungskonflikt, Verhalten |
Ben sana ne yaptım ki kendinde bana acı çektirmek için böyle bir hak görüyorsun? | | | |
|
Er beschuldigte sie/ihn für Dinge, die sie/er nicht getan hatte. / Er hielt ihr Sachen vor, die sie nicht gemacht hat.
Vorwurf, Schuld / (beschuldigen) (vorhalten) |
O, onu yapmadığı şeylerle suçlamaya devam etmiş.
(suçlamak) | | | |
|
Hast du schon einmal alles für eine Person getan, weil dein Herz sagte: Es ist die große Liebe? |
Sen bir insan için her şey yaptın mı çünkü kalbin "Bu en büyük aşk" olduğunu söylediği için? | | | |
|
Vergiss zwei Dinge nicht: Allah und den Tod. Vergiss zwei Dinge: Das Gute, was du für einen anderen Menschen getan hast und das Schlechte, was dir angetan wurde.
Spruch |
İki şeyi unutma, Allahı ve ölümü! İki şeyi unut, başkasına yaptığın iyiliği, başkasının sana yaptığı kötülüğü! | | | |
|
Du denkst also, ich bin ein schlechter Mensch? Ich? Die, die immer alles für dich bedingungslos getan hat und immer an deiner Seite war?
Beziehungskonflikt, Vorwurf |
Demek benim kötü bir insan olduğumu düşünüyorsun? Ben? Kayıtsız şartsız her zaman senin için her şeyi yapıp yanında olan? | | | |
|
Ich habe dir immer angeboten, dass du mit mir über ALLES sprechen kannst und ich dir auch nicht böse bin, egal was du getan, oder wie du gelebt hast.
Zwischenmenschliches, Versprechen |
Ben sana her zaman, ne yaptıysan ya da nasıl yaşadıysan benimle her şeyi konuşabileceğini ve sana kızmayacağımı her zaman teklif ettim. | | | |
|
Dieses Jahr war wirklich für uns beide nicht leicht. Aber ich habe die ganze Zeit so getan, als wär ich die Einzige, der es schlecht geht.
Selbstkritik, Mitgefühl |
Bu sene ikimiz için gerçekten kolay olmadı. Ama sanki kötü durumda olan sırf benmişim gibi davrandım. | | | |
|
Denk darüber nach, ob es gut ist, wenn du mich so behandelst. Ich habe dir nichts getan, doch immer bekomme ich alles ab, wenn es dir nicht gut geht. Das ist wirklich nicht richtig!
Beziehungskonflikt / (nachdenken) (behandeln) (abbekommen) |
Bana böyle davranmanın iyi olup olmadığını düşün. Sana hiçbir şey yapmamama rağmen ne zaman kötü durumda olsan kabak benim başıma patlıyor. Bu gerçekten doğru değil!
(davranmak) (düşünmek) (yapmak) (patlamak) | | | |
|
Hüte deine Zunge vor einem Religionsgelehrten, hüte deine Seele vor einem Heiligen, hüte dein Herz, wenn du betest! / Hüte deinen Magen während des Essens, hüte deine Augen im Haus eines anderen, hüte deine Religion unter den Menschen! / Vergiss zwei Dinge nicht: Allah und den Tod. Vergiss zwei Dinge: Das Gute, was du für einen anderen Menschen getan hast und das Schlechte, was dir angetan wurde.
Ratschlag, Spruch |
Ulemanın yanında dilini koru! Evliyanın yanında gönlünü koru! Namazdayken kalbini koru! / Yemekteyken mideni koru! Başkasının evinde gözünü koru! Halkın arasında dinini koru! / İki şeyi unutma, Allahı ve ölümü! İki şeyi unut, başkasına yaptığın iyiliği, başkasının sana yaptığı kötülüğü!
(korumak) | | | |
|
leid tun
bedauern {bedauerte,bedauert}; betrübt sein {war betrübt, betrübt gewesen} |
üzülmek | | Verb | |
Ergebnis ohne Gewähr Generiert am 26.11.2024 23:50:34 neuer EintragEinträge prüfenIm Forum nachfragenandere Quellen Häufigkeit 1 |